TÜRKFENCİ
Hoşgeldin!!
Kaydını hemen yap ki sitemiz büyüsün, daha yararlı olsun..!
TÜRKFENCİ
Hoşgeldin!!
Kaydını hemen yap ki sitemiz büyüsün, daha yararlı olsun..!
TÜRKFENCİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Bilimde ve İlimde Türkiyeyi En Üst Seviyeye Ulaştırmak İçin TÜRKFENCİ'yi seçin
 
AnasayfakapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ZAMAN NEDİR?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
BilgeTürk
Admin
Admin
BilgeTürk


Mesaj Sayısı : 233
Yaş : 31
Nerden : erzurum fen den
Puan : 6196
Özel puan : 0
Kayıt tarihi : 23/09/08

ZAMAN NEDİR? Empty
MesajKonu: ZAMAN NEDİR?   ZAMAN NEDİR? Icon_minitimeCuma Şub. 26, 2010 8:44 pm

ZAMAN NEDİR?

Zaman, iki hareket arasındaki süredir. Hareket ve maddenin nesnel hali
zamanla belirir. Zamanın olmadığı yerde , nesnellikte yoktur! Bu
nedenle zaman cismin kesinlikle belirleyici faktörüdür. Hareketin hızı
zamanın da hızıdır. Görelilik ve kuantum varsayımlarına göre zaman ile
uzay birbirleriyle doğrudan ilişkili ve bağlantılıdır. Zaten zaman ile
uzay birlikte anlamlıdır. Biri olmadan diğerinin olması mümkün
değildir. Bunu şöyle özetleyelim : elektrik yükünün çevresindeki
elektrik alanı , o elektrik yükünün bir bağlantısıdır. Tıpkı bunun gibi
geometri ile kinamatik 'den oluşan eğri yada düz uzay-zaman metrik
alanı da özdeğin (maddenin) bir bağlantısıdır. Elektrik yükü olmadıkca,
elektrik alanı nasıl olmaz ise ; maddesiz bir '' metrik alan'', eş
anlamıyla '' uzay-zaman '' da varolamaz. uzayla zaman, düşünsel
tasarımlar değil , maddesel nesnenin içinde bulunan nesnel zaman-uzay
madde somutluğundan oluşmuş bir bütündür. Böylece uzayın boyutları
kadar zaman boyutunun kendiside uzay boyutlarının bir devamı
niteliğinde bir nesnel uzam boyutu olarak varolmaktadır. Madde özünde
ışıma kuatlarından oluşma bir yapıdır. Bu ışıma kuantları kendilerini
özde zamansal bir varoluş olarak, bir frekans olarak bir zaman yapısı
olarak ortaya koyarlar. Zaten Birleşik Alanlar Teoreminin özündeki ana
fikir 'de ışık kuantları düzeyinde elektrik alanı - manyetik alanı ve
gravitasyon alanlarını tek bir alan yapısı altında formüllemekten başka
bir şey değildir. Bu ise elektro-gravitasyon alanı denebilecek yeni bir
alan anlayışını öngörecektir. Eğer elektrik- manyetik ve gravitik
alanlar içerisinden zaman kayması -boyut değişimi hadiselerini
açıklayabilirsek bir Birleşik Alan Kuramı anlayışına sahibiz demektir.

Einstein izafiyet teorisini ortaya attığından bu yana, fizikçiler dünya
üzerinde dört boyut bulunduğunu kabül ediyorlar.(Hatta yerçekiminin
kendisi bile üç boyutlu uzayın bir dördüncü boyuta doğru eğim yaparak
bükülmesidir.)O zamana kadar bilinen ve kabül gören üç boyut olan
uzunluk, yükseklik ve genişliğe ek olan diğer fiziksel boyut ise zaman
olarak biliniyor.Matematiksel olarak da kabül gören 4'üncü boyut, diğer
üç boyuta eşit değer taşıyor.Ancak insanlar dünya üzerinde üç boyutta,
her yönde hareket edebiliyorlar yani, yukarı ve aşağı, sola ve sağa,
ileri ve geri. Ancak zamanda sadece ileri doğru hareket edebiliyorlar,
zamanda geriye doğru hareket hiçbir zaman gerçekleşmiyor.Fakat fizik
kanunlarında, zamanın geriye doğru hareket edemeyeceğini söyleyen bir
kural mevcut değil.Zaten Einstein'in bu konuda ispatladığı hareket
denklemi de zaman geriye döndürüldüğünde gayet iyi çalışıyor.Ancak
henüz hiç kimse zamanda geriye seyahat etmeyi başaramadı.

İzafiyet Teorisi nedir?
Tam Türkçesi ''Görecelik Teorisi'' olan izafiyet teorisi üç bölüme
ayrılır.Bir bölümü çeşitli hızlardaki araölar veya maddelerde geçen
zamanın, uzay-zaman içinde değişik konumlarda bulunan gözlemcilere göre
''göreceli'' olduğunu varsayan bir teoridir.Ünlü fizikçi Einstein,
sonlu ve eğrisel olduğunu düşündüğü evrenin dört boyutlu olduğunu,
dördüncü boyutun zaman olduğunu ileri sürmüştü.Mesela ışık hızına yakın
bir süratle giden bir uzay gemisini, dünyada ikizi bulunan birinin
kullandığını varsayalım.10 yıllık bir seyahate çıkıp dünyaya geri
döndüğünde, uzay gemisini kullanan ikiz, dünyada kendisini bekleyen
ikizinden daha genç olarak dünyaya ayak basacaktır.Uzay gemisini
kullanan ikiz ışık hızına yakın bir süratle hareket ettiği için, onun
saatiyle on yıl , dünyadaki kardeşinin saatiyle 15-20 yıl olabilecektir.

Zaman, değişmeyen değişimler bütünüdür!

Diğer bir tanıma göre: ...Pekala, bakın siz insanlar zamanı doğrusal
(lineer) biçimde algılıyorsunuz. Zaman aslında doğrusal
değildir.Bilmelisiniz ki zaman, uzay gibi
eğrilebilir-katlanabilir-genişleyebilir, daraltılabilir bir
yapıdır.Zaman çok esnek ve çok boyutlu olan plastiksi bir akımdır(eğer
onu doğrusal bir akış gibi görürsek). Ve zaman üstüste bindirilip
katlanabilir bir yapıdır. Bir zaman noktası bir frekans yapısında olup
başka zaman frekanslarıyla senkonize biçimde örtüştürülüp
çakıştırılabilir.Bir bakıma zaman, toplumumuzun onu ölçtüğü gibi
doğrusal biçimden çok daha farklı ve karmaşık olan bir şeydir.

''Zaman Makinesi '' romanında bile H.G. Wells, zamanın dördüncü boyut
olduğunu ve nasıl balonlarla iki boyutlu yer düzleminden kurtulup bir
üçüncüsünde gezebiliyorsak, zaman makinesiyle de dördüncü boyut olan
zamanda dolaşılabileceğini söyleyerek zamanın ve yolculuğun esaslarını
anlatır.

Zaman kimilerine göre kendi üstüne doğru bir sarmal çizerek geleceğe ve
geçmişe uzanan sonsuz bir sarmal yapıdadır(Zaman akımı salyangozun eğri
sarmal çizğileri gibi kendi üstüne bükülüp kapanarak sonsuza uzanan
çizğilermidir?). Zamanı daha iyi tanımlayabilmek için bir kutu içindeki
bir filim rulosunu düşünün. O ruloda birbirinden ayrı kareler(zaman
çerçeveleri) içinde görüntüler vardır.Tüm zamanları içine alan ''sonsuz
şimdi'' ye bir rula halinde baktığımızda, böyle ayrı ayrı zaman dilimi
çerçevelerinin olduğunu görmek kolaydır.Bununla birlikte eğer onlardaki
sürekliliği anlamak isterseniz, dördüncü boyutta duran bu üç boyutlu
filim rulosunu bir projektörden geçirmek zorundasınız.Böylece dördüncü
boyut üstünde hareket eden bilincinizin bir tür projektör olduğunu
söyleyebiliriz ve o filim kareleri ister geçmişinize ait olsun, ister
bu yaşamınıza ait olsun ister gelecekteki görüntülere ait yaşamlar
olsun, o filim rulosundaki karelerden birine her ne zaman bakarsanız, o
çerçeve içindeki donmuş resmi görebilirsiniz.Ancak, sürekliliği görmek
isterseniz, filim rulosundaki her bir karenin birbiri ardına başından
sonuna dek dördüncü boyut doğrultusunda ilerleyen bilincimizin üstüne
yansıtılarak göz önünden geçirilmesi lazım.Fakat zaten tüm zaman
kareleri(zaman dilimleri)nin hepsi o filim rulosunda mevcuttur.

[...Bir çok kez ben şimdiden söz ederken, bu ''şimdi'' sizin için çok
daha ileri bir tarihte yaşanacaktır. Ben bir dördüncü boyut varlığı
olarak üçboyutlu olayları hepsi aynı anda oluyormuş gibi görürüm.
Yaşanan olaylar dizisi sizin için bir yol boyunca doğrusal bir yer
işgal etmiştir. Sizin bu kavramı hemen kavramanızı bekleyemem, ama size
bu konuda basit bir benzetme sunabilirim: Eğer elinize bir sinama
filminin rulosunu alırsanız, o bakıldığında doğrusal zamanın bir
kronolojisini temsil edecektir. Ancak o sizin elinizdeyken, potansiyel
zamanın tümü aynı anda sizin elinizdedir; onun tümü şimdi' dedir.Filmin
yirmibeşinci dakikasında ne olabileceği hakkında konuştuğunuzda, onu
görmek için yirmi beş dakika beklemeniz gerekmez. Bir başkasının
geçmişinin olduğu gibi, geleceğinin o bölümü de şimdi sizin
elinizdedir.Bu bakış açısında ''zaman'' kapalı dairesel bir realite
olarak karşımıza çıkar.]


Zaten kendi evrenimizin boyutları içerisinde zaman fenomeninide
içerisine alacak bir Birleşik Alan Kuramı sonucunda üst boyutlara
geçebilmek ve başka zaman yada uzay noktalarına geçit verebilecek fizik
dinamiklerindede değişmeler yaratabilecek bilgiye sahip olmuş oluruz.
Zaman yolculuğunun mümkün olması için klasik anlamda lineer olarak
düşündüğümüz sürekli /kesintisiz bir zaman çizğisi anlayışı yerine,
zaman çizğisini oluşturan her bir noktasal AN ' ın birbiri ardına
sıralanmasından oluşmuş kesikli bir zaman çizğisi anlayışını kabül
etmeliyiz. Yani zaman akışı sürekli bir akış değil kesikli /titreşimli
bir akıştır. Her bir AN bir dalga vuruşunu ifade eder. Aslında zaman '
ın fizik yapısıyla ışık enerjisinin fizik yapısı arasında doğrudan
benzer bir ilişki vardır. Bu gibi zaman akımının kendiside hem dört
boyutlu bir bakış açısında kendi içinde kesiksiz bir bütünlüktür. Hemde
üçboyutlu bir bakış açısı içerisinde parçacıklı / kesikli bir akıştır.
Bu durum ışıgın bir parçacık akımımı yoksa sürekli bir dalga akımımı
olduğu sorusuyla benzer bir tartışma sorusudur. Hatta aynı meselenin
bir diğer şeklidir desekte yanlış olmaz. çünkü zaman akımı ışık
enerjisiyle fiziksel ve matematiksel bir bağa sahiptir. Hareket, zaman
ve mekan içinde tanımlanır. Zaman ise mekanı (uzayda bir noktayı)
temsil eden enerji dalgasının dördüncü boyut çizğisi boyunca yer alan
önceki ve sonraki salınım değerlerinin bir toplamıdır.Geçmiş - gelecek
ve şimdi olmak üzere üç zaman dalgası vardır.

Bu üç zaman dalgası bir dördüncü boyut uzayında yanyana gelirler. Üç
boyutlu uzayda ise farklı zaman boyutları iç-içe geçmiş yada üs-üste
binmiş frekanslar manzumesi olarak algılanır. Zamanın bir çok tanımı
vardır. Peki ZAMAN 'ın bir alt sınırı, yani elemanter bir zaman varmı
dır? Enerjiyi kuantlaştırabildiğimize göre evrendeki sinyallerin
maksimum bir hızı olduğuna göre bu gayet mantıklı bir sorudur. En kısa
zaman var mıdır? sorusu, sinyallerin yayılma hızının sınırlı oluşu
yüzünden, en kısa mesafenin var olup olmadığı sorusuyla aynı şeydir.

En kısa zamana en yüksek frekans tekabül ettiğinden, en kısa zaman
sorusu, aynı zamanda enerji kuantumu için bir tavan değeri olası
gerekir. Ve bu en yüksek frekans değeri ışık hızında titreşen bir foton
noktasını temsil eder.Ve foton lineer hız olarak(ışık hızı) zamanın
akış hızıyla eşdeş bir hıza sahiptir eğer bir foton hız frekansı olarak
yaklaşık 12,3 x 10 * üzeri 22 Hz / sn 'lik bir titreşim hızına erişir
ve bu frekansın ötesine geçerse bizim boyutumuzu terk eder. Yani bir
üst boyuta bir üst hız frekansı denen başka bir zaman akış hızı
içerisine girer. Işığa ait dalga boyunun kısalmasıyla ışığın
frekansıyla doğru orantılı olan enerji değeri de büyür.Kısaca dalga
uzunlığunun giderek kısalması ile enerji değeride giderek yükselir. Ve
ışığın en yüksek titreşim hızı olan ışık hızına karşılık gelen yüksek
frekans düzeyinde ışık vibrasyonları en yüksek hızda titreşirler ve en
yüksek enerji değerine ulaşırlar. Ve bu enerji düzeyi bizim boyutumuzun
kuantum enerji düzeyini simgeler. Bu enerji duvarının bir frekans
sıçraması ile aşılması ile bir başka kuantum enerji düzeyini ifade eden
bir üst boyutun kuantum enerji havuzuna yani üst evrene geçmiş oluruz.
Nasıl 'ki enerjinin kendi içerisinde frekanslar şeklinde kuantum enerji
fazları şeklinde geçişler varsa boyutsal düzlemler arasında da enerji
yasalarına dayalı bir geçişten bahsedebiliriz. Ve bu yeni boyutta en
kısa zamanın genişliği bizim boyutumuzun iki katıdır.Bir foton yada
ışık dalgası ışığın hız duvarını üç boyutlu uzayda lineer bir yayılma
hızıyla geçemez. Ama bir dördüncü boyut doğrultusunda açılım gösteren
ışığın iç titreşim hızı sayesinde yerinde titreşimler şeklinde bir
hızlanmayla ışık titreşimleri kendi yayılma hızını(ışık hızını) aşarak
bir üst uzaya sıçrayabilir.Böylece üçboyutlu küresel bir enerji havuzu
oluştururcasına yayılan ışık dalgası bir dördüncü boyuta doğru saparak
ortadan kaybolur. Ve bir foton bu hızı aşarsa kendini geçmiş ve
geleceğe doğru yayarak zamanda sıçramalar yapar.

KUANTUM ALAN KURAMI: Bir kaç cümle ile kuantum alan kuramı şöyle
anlatılabilir: Kütle ve enerji Einstein 'ın E= m.c2 formülüne göre
birbirine çevrilebilir. Boş uzay gerçekte o kadar da boş değildir(
casimir etkisi). Saniyenin 10 milyar kere tirilyonda biri (10* üzeri
22) süresince ortaya çıkıp kaybolan parçacıklarla doludur. İki temel
parçacık aralarında kuantum alanını ileten parçacık yani'' kuantum
alanının kuantumu ''( Aslında bir parçacıgın alansal yapısını yine bir
parçacık cinsinden elemanter parçacık kümeleri etkisi ve dağılımıyla
açıklamak bir paradokstur) alış verişi yaparak etkileşirler. Bu yorumla
boş uzayda bile parçacık karşıt parçacık çiftlerinin sürgit
kendiliklerinden oluşup - yokolmaları (vakum çalkalanmaları)
açıklanabilmektedir. Kuantum alan kuramında parçacıkların (proton,
nötron,elektron,pozitronlar, mezonlar...) kuantum vakumunda nasıl
ortaya çıkıp kayboldukları henüz tam olarak anlaşılmış değildir. Ama
Einstein' ın genel görecelik ve Maxwell 'in elektromanyetik kuramları
çerçevesinde salt uzay-zaman levhasındaki mikroskopik noktalarda
meydana gelen bükülmelerin atom altı ölçeklerde yeni parçacıkların
oluşmasını sağlayabileceğini biliyoruz. Bu bağlamda kuantum kuramının
genel görecelik kuramının ayakları üstünde durduğunu söylemek yanlış
olmaz. Peki ama salt uzay-zaman levhası nedir. Işığın içerisinden
yayıldığı ortam tam olarak nedir. Işık gerçekten bir şey içinde mi
yayılır. Yada zaman ve uzayın çizgileri ışığın elektromanyetik alansal
çizğilerinin bir ifadesimidir? kuantum alan kuramı; ışık fotonlarının
yada dalgalarının yada elektron, proton, nötron.. gibi atom
parçacıklarının ortaya çıkış ve kayboluş süreci hakkında tam bir fikir
sahibi olmasada bu iki süreç arasında her tür parçacığın saçınıp
dağılması esnasındaki devinim süreci boyunca bu parçacıklara ait
davranışların bir dizi olasılık hesapları (kuantum dalga fonksiyonu)
cinsinden ifade edilmesine yarayan matematiksel bir teknik dildir.

Eğer Zaman ve Işık üzerine tam bir bilğiye sahip olsaydık uzay/zaman da
solucan deliklerini, boyut değiştirmeyi, karşıt yerçekimi dalgalarını,
zaman kayması fenomenini, zaman yolculuğunu tam olarak anlayabilirdik.
Ve uzay gemilerimizi ışık hızı ve üstü hızlarda zaman akımları boyunca
yürütebilirdik. Uzay/zaman'ın düz çizğilerini istediğimiz gibi eğip
-bükebilirdik. Boşluk dediğimiz alana hayali mikroskoplarımızı yöneltip
baktığımızda orda bir ışık frekansı havuzunu görecektik. Mikroskopun
görüş gücünü arttırdığımızda karşımıza salt uzay/zaman çizğilerine
bürünmüş elektromanyetik bir köpük çıkacaktı ! Ve bu boşlukta bir var
olan bir yok olan parçaçık bulutuyla karşılaşacaktık. Bu durumda
kendimize sorarız ''bir şeye ne zaman tam olarak parçacık denir ve ne
zaman bu parçacıklar boş uzayın bir ögesi olarak ele alınabilir ?''
İşte fiziğin tüm gizemi bu atom altı ölçekteki dünyada gizlidir. Tam bu
noktada 'alan' parçacığa, parçacık 'ta alan 'a dönüşür. Ve uzay-zaman
çizğileri birbirine karışır. Kuantum köpüğünde, kuantum fiziğinin
denklemleriyle genel görecelik denklemleri birbiri içerisinde eriyerek
tek bir ''etki kuantumunun'' gizli ve derin yapısını anlatan yeni bir
denkleme dönüşür.Bu yeni denklemler parçaçıkları; üçboyutlu uzay-zaman
kafes çizğilerinin bir dördüncü boyut doğrultusunda kendi üstüne çöküp
girdaplaşarak oluşan üçboyutlu küresel ışık vorteksleri olarak
tanımlar. Bu durum enerjinin maddesel bir parçacığa dönüşmesidir.Buna
göre bir parçacığın yok olması o parçacığı oluşturan 'kendi üstüne
düğümlenen uzay-zaman çizğilerinin' açılıp serbest kalması anlamına
gelir.Bu bir başka anlamda maddenin enerjiye çevrilmesidir. İyi ama bu
durum kendi uzay yada zaman boyutumuzun dışına çıkmak anlamına gelmez!
Peki bir parçacık orijinal haliyle zaman-uzayın kapalı çizğileri
boyunca nasıl yerdeğiştirebilir.Parçacıkla birlikte parçacığı yansıtan
uzay-zaman çerçevesini kesip başka bir uzay-zaman çerçevesi ile
kaynaştırıp birleştirmek nasıl mümkün olabilir.Belli büyüklükteki bir
parçacık için kuantum vakumu dalgalanmaları hissedilmeyecek kadar
zayıftır.Böyle bir parçacık kendi çevresindeki uzay-zaman kafesini
bozup yönlendirerek kendisini yerçekimsel bir dalga üstünde
uzay-zamanın kafes çizğileri boyunca sörf yaparcasına kaydırıp sevk
edebilir.

Işığın davranışını anlamak için hiperuzaya ve yüksek boyutlara
açılmaktan başka çare yoktur. Benim araştırmalarım göstermiştir 'ki
ışık enerjisi uzayda yer işgal eden ve uzay dan ayrı bir dalga formu
değildir. Işık enerjisi uzay dokusu yada alanı denebilecek vakum
enerjisinin kendisidir. Yani buna göre ışık, uzayda yayılan bir şey
değildir. Işık, zaman akımı boyunca uzaysal enerji dokusunun
''kaynatılarak köpükleştirilip dalgalar biçiminde'' geçen zaman
içerisinde uzayda yayılıyormuş gibi gösterime sokulan bir zaman
dalgalanmasıdır. Işığın yayılması, üç boyutlu enerjinin kendini üst
boyuta doğru( kendi boyutunu) açarak kendisini titreşimler biçimde
uzatıp-açarak-genişleterek- enerjinin sürdürülen hareketi biçiminde
kendisini bir zaman akımı olarak -göstermesinden ibarettir. Zaman akımı
ve ışığın yayılması -içsel titreşim döngüsü- arasında bir bağlantı
vardır.Bu formüle edilebilirse zaman akımının fiziksel bir gerçek
olduğu ortaya konulabilir. Işık enerjisinin iç titreşim modlarına
doğrudan bir etki ile fiziksel olarak zaman akımını yavaşlatmak
hızlandırmak yada zaman akımının ilerisine ve gerisine doğru uzay/zaman
da bükülmeler yaratmak olası hale gelir.

Bu kuramın kuantum biçimindeyse kabaca uzayın her noktasında bir
kuantum harmonik osilatörü bulunur. Ve bu ''nokta'' zaman ' la
özdeşleştirilebilecek bir parametredir. Zamanın akım hızı ve bu
harmonik osilatörün temel ışık hızıyla özdeş hız frekansı birbirine
senkronizedir. Enerji ile zaman ilişkisine dair zamanın, enerjinin
üretilme ''ritmi'' ne daha doğrusu enerjinin kendi değerini
aynen-tekrarlama (yani kendini aynen-yeniden- üretme) frekansına bağlı
olduğunu bilmeliyiz. Alan, her yere dağılmış fiziksel bir sistem olduğu
için, her noktada aynı dalga frekansı ''f '' geçerlidir; böylece her
noktada (uzay-zaman noktası) enerjileri h x f ' nin tam sayı katları
olan ''alan tanecikleri '' yani fotonlar üretilebilir.Ve alanı
yaratanda yada düz uzay/zaman levhasına neden olan şeyde bu her bir
nokta arasındaki eşzamanlılık uyumudur. Evrendeki herşey bu ışık
titreşimlerinden bu foton noktalarından oluşur. Titreşim frekanslarında
milyonlarca değişmeler vardır. Ancak, bilindiği gibi hiç bir şey ışık
hızından daha hızlı titreşmez. Işığa ait her bir renk bandı yada
frekansı farklı bir hızda titreşir. Bilim adamları ışığı yada evren
denen bu elektromanyetik ışık havuzunu birbirinden ayrı bant ve dalga
boylarındaki ışıma gamlarından ve hız frekanslarından oluşmuş bir
frekans havuzu gibi görüyorlar. Biz bu alana sıfır nokta enerjisi yada
kuantum boşluğu adını veriyoruz. Eğer evreni ışık hızı frekansında
titreşen tek bir ışık frekansı ve dalga boyu bandı gibi görebilirsek (
tek bir evrensel dalga fonksiyonu= ZAMAN DALGASI = Bir AN ) ve evreni
tek bir bütünsel yapı olarak görebilirsek Einstein' ın salt uzay -zaman
alanına ulaşabiliriz.



Böylece zaman ' ın akış hızı zaman/uzay salt alanının temel titreşim
oranına (frekansına) ve devir adedine bağlı olmuş olur. İşte zaman/uzay
salt alanının bu temel titreşim devrindeki harmonik sapmalar salt
uzay/zaman geometrisinde boyutsal bir faz değişimi olan uzay/zaman
eğriliği olarak karşımıza çıkar bu bağlamda yerçekiminide uzay/zamanla
birlikte varolabilen bir fenomen olarak ortaya koymuş oluruz. Bir
bakıma yerçekimi zaman içerisinde meydana gelen hafif bir zaman
kaymasıdır. Yani yerçekimi denen uzay eğriliği, uzay alanı içerisindeki
kuantum vakumuna ait her bir noktanın diğer bir noktayla olan
eşzamanlılık uyumunun yitirilerek zamansal bir faz farkınının meydana
gelmesi olayıdır.Ve bu da kütleçekiminin kuantum harmonik
osilatöründeki titreşimsel bir sapma olarak ortaya çıktığını göstermiş
olur. Böylece ''uzay/zaman çizğilerine bağlı bir maddeyi'' oluşturan
atom-altı zerrelerin elektromanyetik enerjisini hızlandırarak bir tür
zaman kayması etkisi denebilecek boyutsal bir faz değişimi
yaratabiliriz. Ve böylelikle PHİLADELPHİA DENEYİ' nde sözü edilen
geminin, ''alansal enerjilerin karşılıklı rezonansı ve çatıştırılması
ilkesiyle'' maddenin (geminin) zaman fazında da bir değişme
yaratabilmemiz ve geminin ortadan kaybolması olanaklı hale gelmektedir.
Bu deney bir yalan yada bir fantezi ürünü olsada bu düşünce bir
gerçektir!

Zamanın zaman yolculuğuna ilişkin niteliğini açıklarken şu iki soru
vardır: Birincisi zaman nelerden oluşur sorusu -birbirine kopmaz
zincirlerle bağlı tarih örgüsünden mi ya da üstüste veya yanyana konmuş
"AN" lardan mı?

Bir dördüncü boyutta üst-üste binen ya da yanyana gelen iki ayrı zaman
dilimindeki- iki ayrı olayı -üç boyutlu zihnimizle hayal edebilmek
oldukça güçtür.Zaman'ı fiziksel bir uzunluk olarak görebilmeyi
başardığımızda onu eğip-bükerek geçmişin ve geleceğin fiziksel
noktalarıyla bitiştirebileceğimiz gerçeği ortaya çıkar. Zaman, çok
plastiksi bükülüp-katlanılabilen bir akıştır, bir boyuttur ya da bir
uzamdır derken 'zaman fenomeninin' enerji alanlarına bağlı bir
titreşimsel ritmin yansıması olduğunu bilmeliyiz.Uzaya bağlı bu farklı
zaman frekanslarının -birbirine devreden zaman titreşimlerinin- uzayda
yaratılacak güçlü elektromanyetik uyaranlar karşısında birbirleriyle
senkron hale gelebileceğini ve bu frekansların üstüste binip
çatışabileceğini ifade etmek istiyorum.Dev elektromanyetik düzeneklerce
'uzay-zamanın enerji vakumu' içerisinde yaratılan çatışma alanlarının
ortasına düşen insanlar ve cisimler, gemiler ve uçaklarda uzay-zamanın
makroskopik ölçeklerde kendi üstüne bükülüp- eğrilen çizğilerince
zamanda ya da mekanda kaymalara uğrayabilirler. Aslında zaman
boyutlarının dördüncü boyutta asılı duran elektromanyetik bir
frekanslar bütünü olduğunu kavradığımızda, katı sandığımız, gerçek
dediğimiz tüm yaşamımızı paylaştığımız herşey tüm binalar, bu gezegen,
yıldızlar, hatta uzay boşluğunun kendisi bile ve hatta tüm bunları
yansıtan-içine alan 'Geçmiş-Şimdi-Gelecek' dediğimiz zaman kalıplarının
bile dev bir elektromanyetik seraptan başka bir şey olmadığını idrak
ederiz.Bu bilgi bize kendi zaman boyutumuzu nasıl etkileyerek
değiştirebileceğimize dair derin bir öngörü sunar! Sonuçta basit bir
anlamda zaman makinesi modeli yüksek güç ve frekanslarda
elektromanyetik alanlar üreten bir araç olarak karşımıza çıkar. Bu araç
kendi alansal enerjisiyle ''bir alan frekansı yapısında olan zaman'a''
doğrudan etki ederek bir tür frekans bandı yapısında olan zaman
dalgaları(boyutu) içerisinde ileri ve geri yerdeğiştirebilir.



-Dördüncü boyut içinde yer alan zaman dalgaları-

Zaman'ın, maddeyi oluşturan enerjinin titreşimsel bir ritmi oluşu,
zaman'ın maddeden ayrılmaz olması anlamına gelir.Zaman burada, maddesel
oluşumun yapısına karışan bir öğe durumundadır.Öyleyse enerji denetimi
ile zaman'ın akışıda(ritmi) denetlenebilir.Ayrıca konuya şöyle bir
yaklaşımda da bulunabiliriz; Evren, doğa, insan ve zamanı ayrı ayrı
düşünmek yerine, hepsini içiçe düşünmek ve bir bütünün parçaları gibi
algılamak gerekir.Öncesiz ve sonrasız zamanı, evrenin yaratılışına
paralel olarak düşündüğümüzde ortaya evrensel zaman çıkmaktadır.Bu
zaman kavramı, herşeyi içine alan bir karekterdedir.Zaman deyince,
insan aklının sınırlarını zorlayan zaman kavramı budur.Aslında tüm
evren tek bir evrensel zaman dalgası kalıbı içerisnde kendini
gösterir.Fakat zaman o kadar plastiksi bir yapıdadır ki evrendeki madde
ve enerji dağılımına bağlı olarak farklı yerlerde farklı hızlarda
akarak zaman/uzay çerçevesini delmeyecek şekilde esneklikler
gösterebilmektedir.Yani temel zaman dalgası harmonik sapmalar ve
esnemeler yapmaktadır.Ama hiç bir madde ve enerji olağan koşullar
zorlamadıkça temel zaman alanının dışına çıkmaz.

Her varlığın yapı ve konumları itibariyle, izafi zamanları
vardır.Zaman, evren boyunca ne kadar esneyip kasılsada ''zaman'ı''
heryerde geçerli olmak üzere genel bir an olarak nitelemek yerinde
olur.Buradan hareketle, doğası açısından zamanın tekliği ve sabitliği
söylenebilir.Zaman boyutlar içinde farklılıklar gösterir.Bizim için çok
önemli olan zaman olgusu, farklı bir boyutta belki hiç önemli
olmayacaktır.An,evrenin heryerinde şimdi değildir.Her yerin, her
sistemin kendine özgü bir zamanı vardır.Bu nedenle, bir olayla ilgili,
her sistemin yaşamakta olduğu zamanı, bu sistemin diğer sistemlere olan
relatif, yani izafi durumunu belirlemezsek,o olayın şimdi ve bu anda
olduğunu söylememiz imkansız olur.Bizim için şimdi ve sonra kavramları,
başka bir boyutta, farklı bir şimdi ve sonra kavramı haline dönüşür.O
halde bizim için “an” şimdi olmakla birlikte,başka bir boyutta şimdi
değildir.Acaba evren insanın bildiği üç boyuttanmı oluşmuştur?Başka
boyutlar varmıdır?Ancak zaman, mekan içinde bir dördüncü boyuttur.Evet
başka zaman/uzay süreklilikleride vardır.Zaten boyut farkına neden olan
şey farklı zaman akış hızları yada farklı zaman fazları denen şeydir.

Aslında ne ilginçtirki kendi zaman ve mekanlarına sahip farklı boyutlar
burda bizim zamanımızda kesişiyorlar. Yani iç-içe farklı boyutsal
realiteler vardır.Ve her boyut bir temel titreşim düzeyini(temel zaman
alanını) ifade eder.Buna göre bu boyutlardan birine ait bir maddenin
titreşim frekansının bir şekilde diğer boyutlardan etkilenerek bir anda
diğerine atlaması anlaşılmaz birşey değil! Cisimler bir anda başka bir
boyuta geçiyor ve sonra yeniden kendi boyutunun frekansına
dönüyor.Zaman frekansları bizim şu anımızdan geçmiş ve geleceğe doğru
açılan bir zaman çizgisini oluşturmakla birlikte, Şu AN'ın zaman
frekası dalgasını genişletecek olursak bizim geçmiş ve geleceğimizde
yer almayan farklı bir uzay/zaman sürekliliği içerisine doğru kendimizi
kaydırmış oluruz.Bu zamanda yolculuk değildir.Sadece farklı bir paralel
evrene geçiştir.Oranın kendine göre farklı bir zaman akış hızı vardır.
O boyut bizim zaman/uzay sürekliliğimizden ayrı bir maddesel realitedir.



Bilinmelidir ki geçmiş, gelecek ve şimdi, ardardına gelen, devreler
halinde birbirini takip eden titreşimler serisidir.Şimdi'ki zaman'ı
belirleyen titreşim dalgasının genliği-dalga boyu ve vuruş genişliği
üstünde bir sapma yaratarak zaman frekansları arasında karışıklık
yaratarak bir zaman diliminden diğerine sıçrayabiliriz. Zaman
çizğisinin kendisi üst- üste binen üç boyutlu elektromanyetik
frekanslardan kurulu bir hologramlar bütününü temsil eder. Her bir AN
bir uzay/zaman hologramı'nı ifade eder. Bu hologramın fiziksel yapısı
'üç boyutlu elektromanyetik bir ışık havuzu' olarak görülmeli.
Matematiksel olarak nokta hareketle çizğiyi, çizği hareketle yüzeyi
meydana getirdiği gibi AN'sal noktalar( biribirine devreden titreşimsel
atmalar)da hareketle zaman çizğisini meydana getirir. Ve böylece
üstüste binerek, yanyana gelerek birbirini tamamlayan boyutlar
silsilesi ortaya çıkar.

Aslında içinde bulunduğumuz gerçeklik zaman yolcuları tarafından
binlerce kez değiştirilmiş orijinal gerçekliğin çarpıtılmış bir hali
olabilir.İnsan anıları ve belleği de zaman ve uzay matriksinin bir
parçası olduğu için zamanın içindeki insan bu değişikliği asla fark
edemez! Bize sanki geçmiş hep aynı geçmiş gibi gelir.Ama 'gerçek'
görmek istemeyeceğiniz kadar esnek, kaotik ve plastiksi bir yapıdır.
Sonsuz geçmiş ve gelecek birbiriyle kuvantum vakumu düzeyinde grift bir
bağlantı içerisindedir. Geçmiş ve gelecek iç içe frekanslar halinde
yaşanır. Geçmiştekiler bizi kendi ''şimdi'' lerinden
algılayabilecekleri gibi bizde şimdiden geleceğe ait görüntü, ses ve
bilgileri yakalayabiliriz. Tarihin değiştirilebileceği düşüncesi
çatallaşan zaman/tarih düşüncesini de beraberinde getirir. Yani geçmişi
değiştirirseniz, özgün zaman akışına -ki özgünlügü her zaman bir soru
işareti taşır zaman yolculuğu olasılığının kabullenilmesiyle beraber-
paralel yeni bir zaman akışı oluşabilir.. Nazi Almanya'sının dünya
savaşını kazandığı bir tarih bunun olmadığı bir tarihle yanyana ayrı
bir evren olarak var olabilir. Bunlara en iyi örnekler "alternatif
tarih" öyküleridir. "Paralel dünyalar" ya da "paralel zamanlar" evrenin
ve zamanın, zaman yolculuğuna izin veren yapısını açıklar.Aslında bir
gerçeklik ve tek bir dünya vardır.Fakat olası potansiyeller
sonsuzdur.Yani belki dünyada ilk söyleyen kişilerden biri olacağım
fakat zamanın derin sırrını anlayanlar sanıldığı gibi aynı AN'da bir
çok alternatif dünyanın illede bir arada olmasına gerek olmadığını
anlayabilirler.Sanıldığı gibi bir yerlerde varolduğu sanılan
''alternatif zaman çizğileri'' sadece matematiksel olarak evrenin olası
eğilimleri dizgesinin soyut bir ölçümü olarakta varolabilir. Fakat
gerçekte olan tek bir dünyadır, bir çok dünya gerçeği değil..! Söz
konusu olan tek bir gerçekliktir.



Çok güçlü elektromanyetik dalgalarla uzay/zamanın bir noktasında
yaratılacak elektromanyetik fırtınalar uzay/zaman geometrisini bozarak
başka boyutlara doğru yerçekimsel bir tünel etkisi denen uzay/zamansal
bükülmeleri yaratabilir.Yoğun elektromanyetik alanlar altında
uzay/zamanın düz çizğileri bir dördüncü boyuta doğru ''eğrilip
sipiralleşerek / bükülerek'' uzay/zaman çizğilerinin burulmasından
oluşmuş yerçekimsel bir girdap etkisi ya da bir çeşit tünel etkisi' ne
(solucan deliği) neden olur.

"Zaman'ın var olduğu hangi anlamda söylenebilir?"
Çünkü Aristo'ya göre kaba bir tanımla sadece şekil ve maddenin karışımı
olan şeylerin var olduğu söylenebilir.Geri kalan her şey bunlara
atfedilen niteliklerdir.Zaman bir cismin (mesela bir saatin ya da
yıldızların) hareketleri ile tanımlanır daha doğrusu bu "hareketlerin
sayısıdır zaman".Bununla birlikte hareket cisimlerin bir niteliğidir
Öyleyse zaman da cisimlerin bir niteliği olmalıdır.Yani bir uzayda
cisim yoksa orada hareketten bahsedilemeyeceği gibi zamandan da
bahsedilemez.
Plotinus bu tanıma pek çok bakımdan karşı çıkar.Herşeyden önce ona göre
zaman bir sayı sırası değildir ancak sayılarla "numaralanan" şeydir.
İkinci olarak ona göre zaman harekete değil,hareket zamana ihtiyaç
duyar.Çünkü hareket bir cismin sürekli bir "anlar serisi" içinde
sürekli bir noktalar serisinde bulunmasıyla gerçekleşir.Yani Plotinus'a
göre cisimler dursa bile zaman akmaya devam eder,hareket de durgunluk
da zaman içinde yer alan şeylerdir fakat zaman hiç birşey içinde yer
almaz.
Esasında Aristotales de tanımındaki bir eksikliğin farkındadır ve şöyle
yazar:"Zamanı hareketle ölçüyoruz ve hareketi de zamanla..."


“Zaman” dediğimiz (Einstein’ın 4. boyut adını taktığı) kavram, tamamen
enerji - madde ve mekan üçlüsüne bağlı bir gelişimdir; madde - enerji -
mekan sistemleri sabit, değişmez kalırlarsa, zaman diye bir şey
oluşmuyor. "Olay" dediğimiz kavram, bir enerji akımı veya aktarımını
yansıtır. Sokaktaki insanların ve diğer öğelerin bir an için her türlü
enerji dönüşümünü kestiklerini düşünün: Hiçbir insanın hiçbir hücresi
enerji alış-verişi yapmayacak; dolayısıyla hiçbir organı hareket
etmeyecek ve insanlar bir heykel gibi o anki konumlarında donup
kalacaklar; dünya dönmeyecek, sıcaklık değişmeyecek, hava hep aynı
aydınlık derecesinde kalacak, rüzgar olmayacak, vs.. Bunun anlamı, her
türlü enerji akışının durmuş olması ve hiçbir "olay" olmamasıdır.
Düşünün, yukarıda anlatılan film şeridinde sahnelerde hiç bir
değişiklik olmasa, her sahne bir diğerinin aynı olsa, “zaman” denilen
farklılaşma belirtisi nasıl algılanabilirdi? Bir insan hiç değişmese,
çevresindeki hiç bir şey değişmese, güneş hep aynı konumunda kalsa,
ağaçlar büyümese, rüzgar esmese, kısacası, her şey bir resim gibi
dondurulmuş olsa, zaman kavramıyla neyi kastedecektik? Dolayısıyla,
“zaman”, madde -enerji- mekan üçlüsü arasındaki değişim ve dönüşümün
göstergesidir. Değişim ve dönüşüm, enerjinin bir yerden başka bir yere
akması sonucu oluşan bir olaydır. Bu değişim ve dönüşüm hem canlılar
hem de cansızlar aleminde vardır; değişim ve dönüşümün kısa tanımı da
“EVRİM” olduğuna göre, evrim hem canlılar aleminde, hem de cansızlar
aleminde söz konusudur. Dolayısıyla, evrim(değişim) zaman kavramının eş
anlamlısı olmaktadır.Bu anlamda ''hareket -enerji ve zaman'' aynı şeyi
ifade eden üç kavramdır.Bu üç kavram tek bir kavramda birleşir bu
kavram IŞIK 'tır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkfenci.yetkin-forum.com
 
ZAMAN NEDİR?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Zaman Sensin
» Zaman ve Felsefe
» mitoloji nedir?
» Geometri Nedir

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TÜRKFENCİ :: bilimsel :: Makaleler Ve Bilimsel Yazılar-
Buraya geçin: