TÜRKFENCİ
Hoşgeldin!!
Kaydını hemen yap ki sitemiz büyüsün, daha yararlı olsun..!
TÜRKFENCİ
Hoşgeldin!!
Kaydını hemen yap ki sitemiz büyüsün, daha yararlı olsun..!
TÜRKFENCİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Bilimde ve İlimde Türkiyeyi En Üst Seviyeye Ulaştırmak İçin TÜRKFENCİ'yi seçin
 
AnasayfakapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hava Kirliliğine Neden Olan Gazlar ve Zararları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
BilgeTürk
Admin
Admin
BilgeTürk


Mesaj Sayısı : 233
Yaş : 31
Nerden : erzurum fen den
Puan : 6196
Özel puan : 0
Kayıt tarihi : 23/09/08

Hava Kirliliğine Neden Olan Gazlar ve Zararları Empty
MesajKonu: Hava Kirliliğine Neden Olan Gazlar ve Zararları   Hava Kirliliğine Neden Olan Gazlar ve Zararları Icon_minitimeSalı Mart 02, 2010 12:04 am

Hava Kirliliğine Neden Olan Gazlar ve Zararları
Doğal olarak saf atmosfer az veya çok miktarda, büyük bölümü suni olan
yabancı maddelerin üretimi ile kirletilir. Bunların başında petrol
ürünleri ve endüstriyel kirleticiler gelmektedir. Özellikle son
yıllarda, endüstriyel aktivitenin, şehirleşmenin ve nüfusun arması ile
kirletici maddelerin kullanımı ve miktarıda hızla artmaktadır.

Atmosfere dağılarak, onu kirleten kirleticiler katı, sıvı ve gaz
halindedirler. Çeşitli kaynaklardan meydana gelen kirlilik maddeleri
toz, is, sis, buhar, kül, duman vb. olarak havaya geçerler.
Atmosferdeki bu kirleticiler, kirletici kaynaklardan atmosfere doğrudan
verilen kirleticiler ve kirleticilerle atmosferik özellikler arasında
kimyasal olaylar sonucu oluşan kirleticiler olmak üzere iki şekilde
bulunurlar.


Atmosfere kirletici kaynaklardan yayılan kirleticiler, kükürtdioksit,
azot oksitler, karbon monoksit, hidrokarbonlar asılı vaziyette bulunan
katı partüküllerdir. Bunlardan; Kükürt Bileşikleri:Petrol ve kömür gibi
kükürt içeren maddelerin yakılması ve kükürt içeren bazı maddelerin
işlenmesi sırasında kükürt gazı açığa çıkar. Bu kükürt bileşiklerinin
solunması, bronşit ve astım gibi hastalıklara yol
açabilir.turkeyarena.com

Azot Oksitleri:
Azot oksitleri daha çok enerji santrallerinden ve motorlu araçların
egzoz borularından yayılır. Bir azot oksit olan nitrojen dioksit (NO2 )
solunması kalp, akciğer ve karaciğer rahatsızlıklarına ve solunum yolu
hastalıklarına yol açar.

Karbon Oksitleri
Fosit yakıtların kullanılması ve orman yangınları gibi nedenlerle
atmosfere büyük oranda karbondioksit (CO2 ) gazı yayılır. Bunun
yanında, oksijenle metanın tepkimeye girmesiyle oluşan karbonmonoksit
(CO) gazı da bir kirleticidir. Karbon oksitleri baş dönmesi ve
reflekslerde yavaşlamaya sebep olur. Havada yüksek oranda bulunmaları
ölümlere neden olabilir.

Hidrokarbonlar:
Motorlu taşıtlarda kullanılan petrolün, tüm olarak yanmaması etilen
(C2H4) ve benzen (C6H6) gibi hidrokarbonların çevreye salınmasına neden
olur.Bu hidrokarbonlar, havadaki başka kimyasal maddelerle tepkimeye
girdiğinde, gözlere ve solunum yollarına zararlı etkileri olur. Benzen
gibi bazı hidrokarbonların kanser yapıcı etkileri de vardır.Bu
kirleticilerle, atmosferik özelliklerin oluşturduğu kimyasal
reaksiyonların en önemlileri ise fotokimyasal olaylardır ki, bunlardan
özellikle floroklorokarbonlar, güneşten gelen zararlı UV (ultraviole)
ışınlarına karşı yeryüzünü koruyan ozon tabakasında büyük tahribata yol
açmaktadır.turkeyarena.com

Doğal veya insan yapısı sonucu atmosfere karışan kirleticiler, her iki
halde de Atmosfere yayıldıkları anda hızla kimyasal reaksiyonlar
oluştururlar ve hava akımları ile karışır, dağılır, yayılır ve
taşınırlar. Böylece kirleticiler, kaynaktan çıkıp, alıcılara
ulaştığında karakterleri değişebilir. Genel olarak kirlilik,havadaki
katı parçacıklar vekükürtdioksit miktarına göre belirlenir. Oysa
atmosferde oluşan kimyasal olaylarda, organik maddeler büyük rol alır.
Çünkü organik maddeler, atmosferde ister reaksiyona girsinler, ister
girmesinler kimyasal reaksiyonların çekirdeğini oluştururlar. Hava
kirliliği denildiğinde, kirleticiler ve bunların bulunduğu atmosfer
ortamı aynı derecede rol oynar. Herhangi bir yerde hava kirliliği
çalışması yapıldığında, ilk olarak o bölgenin meteorolojik koşulları ve
havanın kimyasal yapısı incelenmelidir.

Bölgesel, meteorolojik ve coğrafik faktörlerin, havanın kirletilmesi
üzerinde büyük bir etkisi vardır. Hava kirlenmesi, üç yüzyıldan beri
bazı şehirlerde önemli bir sorun olmaktadır. Genel olarak iki tip hava
kirlenmesi vardır. Bunlardan biri isli, kurumlu, sülfürlü olan Londra
Tipi Hava Kirlenmesi, diğeri ise Los Angeles Tipi Hava Kirlenmesidir.
Bazı yerlerde ise bunların her ikisinin karışımından ibaret bir hava
kirlenmesi görülmektedir.

Londra tipi hava kirlenmesinde, en yüksek konsantrasyon (kirlilik)
sabahın erken saatlerinde olur. Bu tip, oldukça düşük sıcaklıkta ve
oldukça yüksek nemde meydana gelir. Zerrelerle ve kükürt dioksit
gazıyla atmosfer kirletilmiştir. Londra tipi hava kirlenmesinin,
bronşit ve astım rahatsızlıklarına neden olduğu ileri
sürülmektedir.1952 Yılında Londra’yı kaplayan kalın sis ve duman
tabakası, iki hafta içerisinde dört bin insanın ölümüne yol açmış, bir
o kadar insan da üç ay içerisinde can çekişerek ölmüştür.

Normal olarak, gündüz hava ısınırken, yukarı doğru çıkan hava cereyanı
200-750 m’lik bir karışım derinliği meydana getirir. Fakat yüksek
basınçta ve zemin yüzeyindeki soğuk hava kütlesinde, havanın durgun
olduğu havzalarda, gündüzleri havanın ani ısınması ile inversiyon
meydana gelir. Bu çeşit olaylar şehirlerde havanın kirlenmesine yol
açar. İşte Los Angeles tipi hava kirlenmesi bu olayın sonucudur.
Fotokimyasal olan Los Angeles tipi hav kirlenmesinde, en yüksek
konsantrasyon öğleyin 11 ile 13 saatleri arasında olur. Bu olay
genellikle yüksek sıcaklıkta ve oldukça düşük nemde, açık günlerde
meydana gelir. Londra tipi hava kirlenmesinden diğer önemli bir fark,
atmosferde ozon ve peroksiasetilnitrat gibi bazı bileşiklerin bulunması
sebebiyle kimyasal oksitlemenin oluşmasıdır. Bu bileşikler, 50 milyon
otomobilin egzozundan çıkan ve LosAngeles çukurluğunda toplanan azot
oksitlerin ve hidrokarbonların komplesk karışımların ve güneş ışığının
etkisi ile oluşurlar. Bu tip kirlenme, değişik tarım ürünlerine,
çiçeklere ve ağaçlara çeşitli zararlar verir.turkeyarena.com Ayrıca
gözlerde rahatsızlık ve görüş mesafesinin kısalması, ölüm oranlarının
artması gibi etkileri de vardır.

Atmosfer ile ilgili alanlarda çalışan bilim adamlarının en önemli
gündem maddelerinden birini uzun zamandan beri ozon tabakasındaki delik
oluşturmaktadır.Bir grup, alınan tedbirler ile problemin ortadan
kalktığını ve önemli bir problem olmadığını iddia ederken, diğer bir
grup ise bu düşünceye katılmamaktadır.

Ozonun en önemli düşmanı kloroflorokarbon (CFC)gazlarıdır. Bu gaz
1930’da Thamos Midgely adlı araştırmacının General Motors firması için
yaptığı çalışmalar sonucu geliştirilmiş ve soğutma maksatlı ev
aletlerinde kullanılmaya başlanmıştır. 1940’lı yılların ortalarında
ABD’deki soğutucuların büyük bir çoğunluğu CFC ile çalışıyordu.
İlerleyen yıllarda CFC üretimi ciddi boyutlarda arttı ve yeni kullanım
alanları buldu.

1970’de ozon tabakası üzerindeki olumsuz tesire ilk defa Paul Crutzen
dikkat çekti; onun yaptığı çalışmada zararlı maddelerin azot oksitleri
olduğu tespit edildi.1974’de Richard Stolarski ve Ralph Cicerone uzay
mekiklerinin egzozlarından çıkan klorinin ozona zarar verdiği
uyarısında bulundular. Aynı yıl F. Sherwood Rowland ve M. Molina
strotosfere ulaşan CFC’lerin ozona zarar verdiğini ilk defa iddia
ettiler ve CFC üretiminin en kısa zamanda sınırlandırılıp
yasaklanmasını istediler. Devam eden çalışmalar bu ikazı destekleyici
neticeler verince, 1976’da ABD’de, spreylerde CFC kullanımının 1978’den
itibaren yasaklanma kararı alındı. İlerleyen yıllarda milletler arası
girişimler başladı. Bu arada ozonun Antarktika üzerinde inceldiği
tespit edildi (1985). 1987’de 140 ülkenin imzaladığı Montreal Protokolü
ile CFC üretimindeki artışların durdurulması ve üretimin 1998’de yarıya
indirilmesi kararlaştırıldı. 1992’de Kopenhag’da yapılan toplantıda ise
CFC’lerin gelişmiş ülkelerde 1996’da , gelişmekte olan ülkelerde ise
2010 yılında tamamen üretimden kaldırılması kararlaştırıldı. 1996’da,
yapılan çalışmalarla milletler arası protokollere uyulması halinde ozon
tabakasının kendini tamir edebildiğinin 21. Yüzyılda gözlenebileceği
tahmini öne sürüldü.

PEKİ OZON NASIL DELİNİYOR?
CFC’lerin ozonu tahrip etme mekanizması S. Rowland ve M. Molina
tarafından tespit edildi ve bilim adamları 1955 Kimya Nobeli ile
mükafatlandırıldı. Açıklanan mekanizmaya göre; stratosfere ulaşan bir
CFCI3 molekülü yoğun ultraviyole ışınlarının tesiriyle bir klor atomunu
bırakarak CFCI2 haline gelmekte, tek başına kalan klor atomu artık tam
bir ozon katili durumunu almaktadır. Çünkü bu klor atomu, ozon molekülü
ile (O3) reaksiyona girerek bir oksijen molekülü (O2) ve klormooksit
(CIO) meydana getirir. Ancak işlem burada bitmez, ortamda bol miktarda
bulunan bir oksijen atomu klormonoksit ile etkileşir ve oksijen atomu,
molekül haline (O2) gelir.

Klor atomu da yeniden tek başına kalarak yeni bir ozon molekülünü
parçalayıp ortama oksijen molekülü ile bir klormonoksit çıkmasına sebep
olur ve bu işlem stratosferde devamlı tekrarlanır durur.Bu mekanizmanın
tespiti ile CFC’lerin ne kadar tehlikeli olduğu ortaya net bir şekilde
konmuştur.

BİZE YÖNELEN TEHLİKE!
Ülkemizde bu konu ile ilgili çalışmalar yapılmadığı gibi, özellikle
cilt kanserindeki artışlar kamu oyuna duyurulmayıp herhangi bir uyarıda
bulunulmamıştır. Halbuki ABD’de yapılan araştırmalarda stratosferdeki
ozonun %1’lik azalmasının cilt kanseri vak’alarında % 3’lük artışa
sebep olduğu tespit edilmiş ve ülkenin cilt kanseri risk haritası
çıkarılarak yayınlanmıştır.

Diğer taraftan popüler bilim dergilerinde, ozondaki %1’lik azalmanın,
yer yüzüne ulaşan ultraviyole radyasyonunun %2’lik bir artışını netice
verdiği yazılmaktadır. Ultrviyole ışınlarının artışının, sadece cilt
kanserini değil, göz rahatsızlıkları ve bağışıklık sistemi
bozukluklarını da beraberinde getirmekte olduğu ifade edilmektedir.

GELECEĞİMİZİ ULTRAVİYOLE Mİ KARARTACAK?
Görüldüğü gibi tehlike küçümsenecek gibi değildir. Ancak Batı’daki
gelişmelerin ortaya çıkardığı bu problem, yine yukarıda anılan
protokolleri hazırlayıp tehlikeyi sezenler tarafından ele alınıp,
çözümlenmek üzere önemli adımlar atılmıştır. Ozonun kendini yenilemesi
zaten bilinmektedir. Her yağmur yağdığında içimize çektiğimiz değişik
kokulu taze havada bol miktarda ozon olduğu gibi, her çakan şimşekte,
her düşen yıldırımda bol miktarda ozon açığa çıkmaktadır. Yeter ki
insanoğlu, CFC’leri yasakladıktan sonra yeni bir ozon katili icat
etmesin.

Ozon tabakasının delinmesi ile ortaya çıkan yeni bir sanayi ise
“sağlıklı bronzlaşma” adı altında bir taraftan insanları deniz
kenarında yakarken,diğer taraftan da yine onları ultraviyoleden
koruyucu kremler ve çeşitli sıvılara buluyarak cilt kanserinden
korumaları için paralarını almaktadır. Bu güneş kremleri hakkında sanki
çok ciddi ilmi çalışmalar yapılmış gibi bir hava verilmektedir. Halbuki
bu krem ve sıvıların hiçbirinin ciddi bir koruyuculuğu olmadığı gibi,
tam aksine korunduğunu zanneden insanlar güneş altında daha fazla
kalmasına ve cilt kanseri riskinin artmasına da sebep olmaktadırlar.

1996 Ekim’inde, Nasa “Toplam Ozon Haritası” adıyla yapmış olduğu
çalışmalarda elde edilen ölçümleri bulunmaktadır. Antarktika üzerinde
ozonun en az olduğu bölge “Ozondaki delik”tir. Ozon ölçümleri,
1950’lerde Güney Kutbu’nda ilk çalışmaları gerçekleştiren Dabson’ın
adına izafeten “Dabson Birimi” ile ölçeklendirilmektedir.

HAVA KİRLİLİĞİ KAYNAKLARI VE NEDENLERİ
Atmosfer, genellikle içerisine karışan toksinli maddeleri eriterek
etkisiz hale getirmesine rağmen meteorolojik ve topoğrafik şartlara
bağlı olarak devamlı bir şekilde kirlenmektedir. Çeşitli amaçlarla
yakılan ateşler, fabrika ve ev bacalarının dumanları, araçların egzost
gazları havaya zehirli gazlardan olan karbon monoksit, kükürtdioksit ve
nitrik asit gibi gazların bol miktarda karışmasına neden olur. Hava
kirliliğine neden olan kirleticilerin, kaynaklarına göre hava
kirliliği, tabii kaynaklardan meydana gelen kirlilik ve insan
faaliyetleri sonucu suni kaynaklardan meydana gelen kirlilik olmak
üzere iki sınıfa ayrılır.Tabii kirliliği oluşturan,doğada bulunan
kirletici kaynaklarından; tozlar, meteorlar, yeryüzündeki büyük çöl
alanlarından ve kumluk alanlardan rüzgarlarla atmosfere taşınırlar;
orman yangınları ile atmosfere önemli miktarlarda duman ve zehirli
gazlar karışır;foto kimyasal olaylarla azot dioksit; yanardağlardaki
volkanik faaliyetler sonucunda kükürt dioksit, hidrojen klorür,
hidrojen florür;deniz çalkalanmasından sodyum klorur sayılabilir.

Hava kirliliğinde, tabii kirlilik kaynaklarından çok suni kaynaklardan
meydana gelen kirlilik önemlidir.Çünkü günümüzde insanları en çok
ilgilendiren, özellikle büyük yerleşim merkezleri ve sanayi
alanlarındaki hava kirliliğidir.Bu kirlilikte daha çok
insanfaaliyetleri sonucu meydana gelir. İnsan yapımı kirlilik
kaynaklarını ise kabaca:

1. Ulaşım

2. Katı yakıtlar

3. Elektrik santralleri

4. Endüstri ve ısınma için kullanılan yakıtlar

5. Endüstriyel işlemler

Olarak sınırlanabilir. İnsan tarafından oluşturulan kaynaklardan oluşan
bu kirlilik, bulunan bölgenin endüstriyel gelişimi, nüfusu, şehirleşme
durumu gibi faktörlere bağlı olarak değişim gösterir.

HAVA KİRLİLİĞİNİN ZARARLI ETKİLERİ
Hava kirliliğinin, başta insan sağlığı olmak üzere görüş mesafesi ,
metaryaller, bitkiler ve hayvan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri
vardır.

Katı yakıtlar ve akaryakıt gibi karbonlu maddelerin tam yanmamasından
meydana gelen katı ve sıvı etkiye sahiptir. Hava kirliliğinin, sanatsal
ve mimari yapılar üzerinde tahrip edici ve bozucu etkisi vardır.
Bitkiler üzerinde ise öldürücü ve büyümelerini engelleyici
olabilmektedir. Bu nedenle hava kirliliği hem canlıların sağlığı
açısından, hem de ekonomik yönden zarar vericidir.turkeyarena.com

Hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkileri, atmosferde yüksek
miktardaki zararlı maddelerin solunması sonucu ortaya çıkar. İnsanların
sağlıklı ve rahat yaşayabilmesi için teneffüs edilen havanın mutlaka
temiz olması gerekir. Havanın doğal yapısını bozan ve kirleten
maddelerin başka bir deyişle kirli havanın solunması, özellikle akciğer
dokularını tahrip edici ve öldürücü olabilmektedir. Solunum yolu ile
hava içerisindeki parçacıklar ve duman,teneffüs esnasında yutulur ve
akciğere kadar ulaşır.Solunum sisteminin derinliklerinde depolanan bu
parçacıklar, akciğer kanserlerine kadar varan hasarlar yapabilmektedir.
Diğer taraftan kömür ve diğer yakıtların yanmasından

Diğer taraftan kömür ve diğer yakıtların yanmasından oluşan duman ve
isin astım, çeşitli burun ve boğaz hastalıkları hatta mide hastalıkları
gibi özellikle solunum yolları ile ilgili hastalıklara belirli ölçüde
sebep olabileceği öne sürülmektedir. Şiddetlihava kirliliğine maruz
kalınması durumunda, bunun insan sağlığına olan etkisi ile hava
kirliliğinin düşük miktarlarına, uzun zaman maruz kalmanın etkileri
farklı olmaktadır.

ÖNLEMLER
Özellikle sanayi merkezleri ve büyük yerleşim alanları üzerinde daha
çok hissedilen hava kirliliğinin azaltılması amacıyla birtakım
önlemlerin alınması gerekir.Bunlardan bazılarını aşağıdaki gibi
sıralayabiliriz:

Sanayi ve iş merkezlerinin mümkün olduğu kadar yerleşim merkezleri dışına alınması

Kişisel vasıta kullanımı yerine toplu taşımacılığın yaygınlaştırılması
ve elektrikli taşıma araçlarının geliştirilmesi ve kullanımının
artırılması

Konutlarda yakıt yakma tekniklerinin geliştirilmesi ve özellikle sanayi
alanlarındaki bacalara, hava filtrelerinin takılması ayrıca yakıt
olarak doğal gaz kullanımının yaygınlaştırılması

Şehir merkezlerindeki yoğun trafiğin çevre yollara aktarılması

Ağaçlandırma çalışmalarının artırılması, özellikle hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde yeşil alanların arttırılması

Şehir yerleşim planlarında meteorolojik faktörlerin özellikle rüzgar durumunun göz önünde bulundurulması

Halkın, hava kirliliği konusunda bilinçlendirilmesi için ilköğretimden
başlamak üzere tüm okullarda ve sivil toplum örgütlerince bu amaca
yönelik eğitim programlarının hazırlanması.

Hava, atmosferi meydana getiren gazların karışımıdır. Saf hava, başta
azot ve oksijen olmak üzere argon, karbondioksit, su buharı, neon,
helyum, metan, kripton, hidrojen, azot monoksit, ksenon, ozon, amonyak
ve azotdioksit gazlarının karışımından meydana gelmiştir. Bu gazların
dağılımı ise % 78’i azot, hacim olarak %21’ni ve ağırlık olarak %23’
ünü oluşturan oksijen ise oldukça reaktif bir gazdır. Diğer gazlar ise
atmosfer hacminin %1’ini oluştururlar. Atmosferi oluşturan bu gazların,
en kararsız olanları su buharı ve karbondioksittir. Atmosferdeki su
buharı miktarı, denizler, göller, nehirler ve bitkilerden buharlaşma
ile artar ve bulutlardan sis, çiğ, yağmur oluşumu ile de azalır. Su
buharının bu değişkenliği, bu olaylarla birbirini öyle takip dengeler
ki , su buharının atmosferdeki miktarı değişmez. Karbondioksit ise
normalde çok küçük yer teşkil eden bir birleşendir. İnsan ve
hayvanların teneffüsü ve bitkilerin fotosentez olayı ile atmosferdeki
miktarı dengede tutulur. Atmosferdeki azot orman yangınları, şimşek
gibi doğal atmosfer olayları ve yanma sonucu meydana gelir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkfenci.yetkin-forum.com
 
Hava Kirliliğine Neden Olan Gazlar ve Zararları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Teknolojinin zararları
» HAVELSAN HAVA ELEKTRONİK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
» kimyasal silah olarak kullanılan gazlar

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TÜRKFENCİ :: okula yönelik :: ödevler-
Buraya geçin: