TÜRKFENCİ
Hoşgeldin!!
Kaydını hemen yap ki sitemiz büyüsün, daha yararlı olsun..!
TÜRKFENCİ
Hoşgeldin!!
Kaydını hemen yap ki sitemiz büyüsün, daha yararlı olsun..!
TÜRKFENCİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Bilimde ve İlimde Türkiyeyi En Üst Seviyeye Ulaştırmak İçin TÜRKFENCİ'yi seçin
 
AnasayfakapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Çözümlenmemiş Problem

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
BilgeTürk
Admin
Admin
BilgeTürk


Mesaj Sayısı : 233
Yaş : 31
Nerden : erzurum fen den
Puan : 6196
Özel puan : 0
Kayıt tarihi : 23/09/08

Çözümlenmemiş Problem Empty
MesajKonu: Çözümlenmemiş Problem   Çözümlenmemiş Problem Icon_minitimeCuma Şub. 26, 2010 8:49 pm

Çözümlenmemiş Problem

Özel görelilik teorisi bilimin en büyük başarılarından biriydi. Evrene
bakış tarzımızı o denli devrimcileştirmişti ki, ancak dünyanın yuvarlak
olduğunun keşfedilmesiyle karşılaştırılabilirdi. Göreliliğin, kısmen
yerine geçtiği eski Newton yasalarından çok daha kesin bir ölçüm
yöntemi inşa etmesi, devasa ileri adımlar atılmasını da olanaklı kıldı.
Ne var ki, zamana ilişkin felsefi sorun Einstein’ın görelilik
teorisiyle ortadan kaldırılmış değildir. Eğer yeni bir şey varsa, o da
bu sorunun eskisinden çok daha keskin hale gelmesidir. Daha önce de
açıkladığımız gibi, zamanın ölçülmesinde öznel ve hatta keyfi bir yön
olduğu açıktır. Ancak bu, zamanın salt öznel bir şey olduğu sonucuna
çıkmaz. Einstein’ın tüm yaşamı, doğanın nesnel yasalarının peşinden
gitmeye adanmıştı. Sorun, zaman da dahil olmak üzere doğa yasalarının,
herkes için, nerede olduklarından ve hangi hızda hareket ettiklerinden
bağımsız olarak, aynı olup olmadığıdır. Bu sorunda, Einstein
bocalamıştır. Bazen bunu kabul eder gözükmüş, bazen de reddetmiştir.

Doğanın nesnel süreçleri, kendilerinin gözleniyor ya da gözlenmiyor
oluşlarınca belirlenmez. Kendilerinde ve kendileri için vardırlar.
Evren ve bu nedenle de zaman, onları gözlemleyecek insanoğlu olmadan
önce de vardı ve onlarla kendini meşgul edecek insan kalmadığında da
varolmayı sürdürecektir. Maddi evren, ölümsüz, sonsuz ve sürekli
değişim halindedir. Bununla birlikte, insan aklının sonsuz evreni
kavrayabilmesi, onun bizim için bir gerçeklik haline gelebilmesi için,
onu sonlu kavramların diline çevirmek, analiz etmek ve ölçmek gerekir.
Evreni gözleyiş tarzımız (gözlenmekte olan şeye müdahale edecek
fiziksel süreçler içermediği sürece) onu değiştirmez. Ancak onun bize
görünüş tarzı gerçekten de değişebilir. Bizim açımızdan, dünya durgun
gözükür. Fakat dünyamızdan uzaklaşmakta olan bir astronot açısından,
dünya, yanından hızla fırlayıp geçen bir şey olarak görünür. Çok ince
bir espri anlayışına sahip görünen Einstein’ın, bir keresinde şaşkın
bir bilet kontrol memuruna, “Oxford bu trene kaçta varıyor?” diye
sorduğu söylenir.

Einstein, fizik yasalarını farklı cisimlerin hareketlerinden ya da
bunlardan türeyen “bakış açılarından” bağımsız olarak, öngörülerin her
zaman doğrulanabileceği bir tarzda yeniden yazmayı amaçlamıştı.
Görelilik açısından, düz bir çizgi üzerindeki düzgün hareket durgun
olmaktan farklı değildir. İki cisim birbirlerini sabit hızla
geçtiklerinde, A’nın B’yi geçtiğini ya da B’nin A’yı geçtiğini söylemek
aynı ölçüde mümkündür. Böylelikle, dünyanın hem durgun hem de aynı
zamanda hareketli olduğu şeklinde açık bir çelişkiye varırız. Astronot
örneğinde,

... dünyanın büyük bir hareket enerjisine sahip olduğunu ya da hareket
ve enerjiye sahip olmadığını söylemek aynı anda doğru olmak zorundadır;
astronotun bakış açısı en azından dünyadaki eğitimli herhangi bir
insanın bakış açısı kadar geçerlidir.[11]

Apaçık görünmesine rağmen, zamanın ölçülmesi yine de bir sorun teşkil
eder, çünkü zamanın değişim oranı başka bir şeyle karşılaştırılmak
zorundadır. Eğer mutlak zaman var ise, o takdirde bu da akmak ve bu
nedenle de başka bir zamana göre ölçülmek zorundadır, ve bu böyle sürer
gider. Yine de, bu sorunun yalnızca zamanın ölçülmesiyle ilişkili
olarak ortaya çıktığını kavramak önemlidir. Bizzat zamanın doğası
felsefi sorunu buna girmez. Hesap ve ölçmenin pratik amaçları
bakımından, özel bir referans sisteminin tanımlanmış olması esastır.
Gözlemcinin gözlenen olguya göre konumunu bilmek zorundayız. Görelilik
teorisi, “bir ve aynı yerde” ve “bir ve aynı anda” gibi ifadelerin
aslında anlamsız olduğunu göstermektedir.

Görelilik teorisi bir çelişki barındırır. Eşzamanlılığın bir eksen
dizgesine göre olduğuna işaret eder. Eğer bir eksen dizgesi bir
başkasına göre hareketliyse, birincisine göre eş zamanlı olan olaylar,
ikincisine göre eş zamanlı olmayacaklardır, ve tersi. Sağduyuya meydan
okuyan bu gerçek, deneysel olarak kanıtlanmış bulunmaktadır. Ne yazık
ki, bu durum zamanın idealist bir tarzda yorumlanışına da açıktır,
örneğin çeşitli “şu anların” olabileceği iddiası gibi. Üstelik gelecek,
zamansal kesiti ya da “zaman dilimi” olan dört boyutlu cisimler olarak
“husule gelen” şeyler ve süreçler biçiminde resmedilebilir.

Bu sorun bir çözüme bağlanmadıkça, her türlü hata yapılabilir: Örneğin,
tıpkı üzerinden bir dalga aşıp geçtiğinde suya batmış bir kayanın bir
anda görünmesi gibi, geleceğin zaten varolduğu ve “şimdi”de aniden
somutlaştığı düşüncesi. Aslında, hem geçmiş hem de gelecek bugünde
birleşmiştir. Gelecek potansiyel olarak vardır. Geçmiş ise çoktan olmuş
olandır. “Şimdi” her ikisinin de birliğidir. O, potansiyel olana karşıt
olarak gerçek olandır. Tam da bu nedenle, geçmişten pişmanlık duyma ve
gelecekten korkma hissi yaygındır, tersi değil. Pişmanlık hissi,
geçmişin ebediyen yitirildiğinin farkına varmaktan kaynaklanır, insanın
tüm deneyimi bunu teyit eder, gelecek ise çok sayıda potansiyel durumu
içeren bir belirsizliktir.

Benjamin Franklin bir keresinde, bu yaşamda yalnızca iki şeyin kesin
olduğunu söylemişti, ölüm ve vergi. Almanların da bir atasözü vardır:
“Man muss nur sterben”, “insan yalnızca ölmek zorundadır”, yani geri
kalan her şey isteğe bağlıdır. Şüphesiz, gerçekte doğru değildir bu.
Ölümden ve hatta vergilerden başka birçok şey de kaçınılmazdır.
Pratikte biliyoruz ki, sonsuz sayıda potansiyel durumdan yalnızca belli
bir kısmı gerçekten olanaklıdır. Bunların içinden daha da az bir kısmı
ise verili anda olasıdır. Ve bu sonunculardan, en nihayet, yalnızca
biri gerçekten meydana gelir. Bu sürecin ortaya çıkışının kesin
biçiminin üstündeki perdeyi aralamak tam da çeşitli bilimlerin
görevidir. Ama eğer olayların ve süreçlerin zaman içinde ortaya
çıktığını ve zamanın da madde ve enerji değişimlerinin tüm biçimlerinin
en temel gerçeğini ifade eden nesnel bir olgu olduğunu kabul etmezsek,
bu görevi başarmanın imkânsız olduğu anlaşılacaktır.

Maddi âlem sürekli bir değişim durumundadır ve bu nedenle “hem vardır
hem yoktur”. Bu, diyalektiğin temel önermesidir. İngiliz-Amerikalı
Alfred North Whitehead ve Fransız sezgici Henry Bergson gibi
filozoflar, zamanın akışının, ancak bilimsel olmayan sezgiyle
kavranabilecek metafizik bir olgu olduğunu savundular. Bu tip “süreç
filozofları”, mistik imalarına rağmen, en azından, geleceğin açık ya da
belirlenmemiş olduğunu, geçmişin ise değiştirilemez, sabit ve
belirlenmiş olduğunu söylerlerken haklıdırlar. Bu, “dondurulmuş
zaman”dır. Öte yandan, gelecekte olayların olabileceğini, ama bunların
geçmiş olaylarla yeterli bir yasallıkla ilişkilendirilemeyeceğini
savunan “çeşitlilik filozofları” da vardır. Felsefi olarak yanlış bir
zaman fikrinin peşine takılarak bütünüyle mistisizme batarız, tıpkı
“birçok evren”* kavramında olduğu gibi. Bu kavram, eşzamanlı olarak
(eğer doğru sözcük buysa, çünkü onlar “bildiğimiz haliyle” zamanda var
değildirler) varolan sonsuz sayıda “paralel” evren (eğer doğru sözcük
buysa, çünkü onlar “bildiğimiz haliyle” uzayda var değildirler).
Göreliliğin idealist yorumundan çıkan kafa karışıklığı işte budur.

İdealist Yorumlar
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkfenci.yetkin-forum.com
 
Çözümlenmemiş Problem
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TÜRKFENCİ :: bilimsel :: Makaleler Ve Bilimsel Yazılar-
Buraya geçin: